AYRILIK DAVASI NEDİR?
Ayrılık davası Türk Medeni Kanunu’nda boşanma hükümleri içerisinde düzenlenmiştir. Bu maddelerde boşanma davası açmaya hakkı olan eşin isterse ayrılık davası da açabileceği düzenlenmiştir. Ayrılık davası ile beraber davacı eş davalı ile ayrı yaşamalarına imkân tanınmasını mahkemeden isteyebilecektir. Bu dava ile eşlerin ortak yaşam alanlarının ayrılması sağlanır. Ayrılık davasında evlilik hukuken sona etmeyip devamlılığını sürdürür. Eşlerin tüm birlikteliklerini direkt olarak boşanarak bitirmelerindense bir süre ayrı kalarak daha sağlıklı düşünmelerini sağlayan bir yoldur.
Eşlerden birinin bu davayı açabilme ihtimali olduğu gibi açılan boşanma davasında hâkim de kendiliğinden ayrılık kararı verebilir. Aile mahkemesi, boşanma istemi ile açılan davada tarafların evlilik birliğini yeniden kurabileceklerine kanaat getirebilir.
AYRILIK DAVASI NASIL AÇILIR?
Boşanma davası açma hakkı olan eş ayrılık davası da açabilmektedir. Bu davayı açabilmek için öncelikle bir dilekçe ile görevli ve yetkili mahkemeye başvurulmalıdır. Bu dilekçede talebin açık ve net olarak ifade edilmesi gereklidir.
AYRILIK DAVASININ ŞARTLARI NELERDİR?
Kanunda ayrılık davası için ayrıca şartlar öngörülmemiştir. Boşanma sebeplerinden bazılarının varlığı ayrılık davası açabilmek için yeterli görülmüştür. Ayrılık davası boşanma sebeplerden herhangi biriyle açılmış olsa dahi hâkim tarafların yeniden birleşmeleri kanaatinde olursa ayrılık kararı verebilir. Fakat hayata kast, pek kötü davranış, onur kırıcı davranış gibi sebeplerde eşlerin bir araya gelme olasılığı pek kalmayacağından genellikle ayrılık kararı verilmez.
AYRILIK SÜRESİ NE KADARDIR?
Ayrılık süresi Türk Medeni Kanunu Md. 171’e göre 1 ile 3 yıl arasında değişebilir. Hakim bu düzenleme ile bağlıdır. Öğreğin altı ay ya da 4 yıl gibi bir ayrılık süresine karar veremez. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesinden itibaren başlar. Hakim bu süreyi takdir ederken davaya sebep olan olayların taraflar üzerindeki etkisinin geçmesi için ne kadar zaman gerektiğini dikkate alır. Ayrılık süresinin uzatılması gibi bir olanak bulunmamaktadır. Bu sürenin bitimi ile eşler tekrar birleşir ya da boşanırlar.
BOŞANMA DAVASI İLE AYRILIK DAVASI ARASINDAKİ FARK
- Boşanma kararı ile evlilik birliği sona erer. Ayrılık kararı ile ise evlilik tüm sonuçları ile devam etmektedir. Ayrılık kararından sonra eşler başkası ile evlenemez.
- Boşanmadan farklı olarak ayrılık sürecinde eşlerin birbirlerine karşı sadakat yükümlülükleri devam etmektedir. Ayrılık süresinde eşlerin başka biri ile duygusal ya da cinsel birliktelik yaşaması bu yükümlülüğe aykırıdır.
- Boşanma talepli açılan davada hâkim tarafından takdiren ayrılık kararı verilebilir. Fakat ayrılık talebi ile açılan ayrılık davasında boşanma kararı verilemez.
- Boşanmanın aksine ayrılık kararı ile eşlerin birbirine yasal mirasçı olma hakları, ekonomik ve sosyal yükümlülükleri devam eder.
AYRILIK KARARININ SONUÇLARI
Ayrılık kararı ile eşler ayrı yerlerde yaşamaya başlar. Eşler birlikte yaşamayacağı için ayrılık kararı ile birlikte mahkemenin bu süre içindeki maddi ve şahsi ilişkileri düzenlemesi gerekir.
- Ayrılık kararı ile hâkim müşterek çocukların velayet hakkını eşlerden birine verir. Çocukların velayeti kendisinde olan eşe iştirak nafakası bağlanabilir.
- Haklarında ayrılık kararı verilen eşlerden birinin maddi gücü yetersiz ise diğer eşten bu süre için tedbir nafakası isteyebilir. Mahkeme, tarafların sosyo-ekonomik güçlerine bakarak nafakaya hükmeder.
- Taraflardan biri yine müşterek konutun kullanımının kendisine bırakılmasını talep edebilir.
- Ayrılık kararında eşlerden herhangi biri lehine tazminata hükmedilmez.
AYRILIK DAVASI İLE İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 2.HD 18/02/2013 tarihli, 2012/3023 E., 2013/3849 K.
‘’… Ayrılığa karar verebilmek için, boşanma sebebinin ispatlanmış olması gerekir. Boşanma sebebi gerçekleşmemiş ise, ayrılık talebinin de reddine karar verilmelidir. Toplanan delillerden; tanık anlatımlarında geçen kocanın eşine şiddet olayından sonra, evliliğin uzun süre devam ettirilerek tarafların birlikte yaşamayı sürdürdükleri, böylece bu olayların davacı tarafından affedildiği, en azından hoşgörüyle karşılanmış sayılması gerektiği; sonraki olaylara ilişkin tanık beyanlarının ise somut görgüye ve bilgiye dayanmadığı, anlatılanların duyuma ve davacının kendilerine söylediğinin aktarılmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylara dayalı olarak boşanma veya ayrılık kararı verilemeyeceği gibi; duyuma dayalı veya taraf sözlerinin aktarılması niteliğindeki beyanlara dayalı olan olaylar da sabit kabul edilemez. O halde; en azından Türk Medeni Kanunu’nun 166/2. maddesindeki boşanma koşulları bile gerçekleşmiş olmadığından; ayrılık talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yeterli olmayan gerekçeyle ayrılığa karar verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir.’’
Yargıtay 2.HD 24/11/2005 tarihli, 2005/13395 E., 2005/16225 K.
‘’… Anayasanın 141/3. maddesi gereğince mahkemenin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır. Medeni Kanununun 170/3. maddesine göre “dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir”. Bu durumda davacı mutlak bir boşanma nedenine dayanmış ve bunun varlığını kanıtlamış olsa bile, hakim barışma ihtimalini gördüğü takdirde boşanma yerine ayrılığa hükmedebilecektir. Bu durumda bir boşanma nedeninin gerçekleşmesi halinde barışmanın mümkün görüldüğüne, ortak yaşamın yeniden başlayabileceğine ve nihayet ileride birleşme umudunun bulunduğuna ilişkin hakimin takdirinin kesin ve denetimden uzak olduğunu düşünmemek gerekmektedir. Her şeyden önce hakimin takdir hakkını çok ciddi ve son derece isabetli kullanması gerekmektedir. Eşinin barışma ihtimali gerçekleşmeye yakın bir ciddiyetle görülmeli, varlığı makul surette kabul edilmeli, böyle bir kanaat sağlam ihtimale dayandırılmalı, hatta barışma ihtimalinin varlığı bir kararın ikrarından ya da hareket tarzından anlaşılmış olmalıdır. Özellikle barışma ihtimali kuvvetli bulunmalıdır. Zayıf bir ihtimal yeterli değildir. Bu konuda bir takdire ulaşırken dosyaya uygun dayanaklar gösterilmeli, boşanma nedeninin ve geçimsizliğin asıl saiki ve eşlerin kişisel durumları üzerine eğilinmeli, mücerret bir barışma ihtimalinin dışında eşlerin sosyal ve kültürel durumları değerlendirilmelidir. Olayların yoğunluğu ve ağırlığı eşlerin uzun süredir ayrı yaşamakta olmaları gibi haller her halde yeniden bir araya gelme ihtimalini ortadan kaldırıcı bir unsur olarak düşünülmelidir. Nihayet Hakim kararında barışma ihtimalinin varlığını ve kendisini böyle bir inanca götüren nedenleri kanun yolu denetimine olanak verecek açıklıkta göstermelidir ( Anayasa md.141/3, HUMK md. 388 ). Ancak bu yolladır ki mutlak bir boşanma nedeni hukuka uygun nisbileştirilebilir. Nisbi boşanma sebebine de takdir hakkı Anayasa ve kanun çerçevesinde kullanılmış olur. Somut olaya gelince; Davalı kocanın davacı kadını sürekli dövdüğü, birlik görevlerini yerine getirmediği, davacı kadını anne ve babasına götürüp yolun buraya kadar deyip terk ettiği tanık beyanlarıyla belirlenmiştir. Taraflar arasında evlilik birliği temelinden sarsılmış ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. Maddesi koşulları oluşmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 170/3. maddesi gereğince tarafların ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı gösterir dosyada bir delil ve bilgi yoktur. O halde boşanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.’’
Yargıtay 2.HD 18/12/2018 tarihli, 2018/7723 E., 2018/14816 K.
‘’…Mahkemece; her ne kadar boşanmayı gerektirecek olaylar mevcut ise de taraflar arasındaki bu geçimsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale getirmediği, müşterek çocuk da gözetilerek ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğu gerekçesiyle TMK 170 maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin bağımsız konut sağlamadığı, eşinin doğumuyla ve çocukla ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Somut olayda tarafların yeniden bir araya gelme ihtimali bulunmadığından kadın tarafından açılan davanın kabulü suretiyle boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m. 170 gereği ayrılık kararı verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.’’
Yargıtay 2.HD 15/05/2019 tarihli, 2018/5630 E., 2019/6112 K.
‘’…Tarafların 1985 yılında evlendikleri ortak çocuklarının reşit olduğu, yaklaşık 5-6 yıldır ayrı yaşadıkları, davacı tarafça açılan boşanma talepli davanın İstanbul Anadolu 14. Aile Mahkemesinde görüldüğü ve 28/05/2013 tarihinde tarafların barışarak evlilik birliğini devam ettirebileceği kanaati hasıl olduğu gerekçesiyle reddedilerek bir yıl süre ile ayrılıklarına karar verildiği kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıllık sürenin geçmesine rağmen tarafların bir araya gelmedikleri tanık beyanlarına göre de artık gelmelerinin mümkün olmadığı; ayrılık kararından sonra tarafların bir araya gelerek evlilik birliğini tesis etmedikleri ve tekrar bir araya gelme olanaklarının bulunmadığı hususu da belirtilerek’Türk Medeni Kanunu’nun 172. maddesinde yer alan sebebe dayalı da inceleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Ne var ki bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığından Dairemizin 02.05.2018 tarihli, 2016/17833 esas ve 2018/5873 karar sayılı ilamı ile verilen bozma kararının kaldırılmasına ve bozma ilamı ile incelenmesine yer olmadığına karar verilen tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir.’’